Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 24.07.2017 tarihinde yayımlanan yazısıdır
Filistin'in hali İslam âlemi için büyük bir utanç tablosuna dönüşüyor.
14 Temmuz Cuma günü İsrail polisinin sabah saatlerinde Mescid-i Aksa'da silahlı saldırıda bulunduğunu iddia ettiği 3 Filistinliyi öldürmesi, Arz-ı Mev'ud istikametinde hareket eden İsrail'in yeni bir hamlesinden başka bir şey değil?
Sayın Erdoğan, olaydan sonra İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanı olarak "Uluslararası toplumu Harem-i Şerif'te ibadet özgürlüğünü kısıtlayan uygulamaların derhal kaldırılması için harekete geçmeye" çağırdı. Yine Fransız mevkidaşı ile de yaptığı telefon görüşmesinde olayları değerlendirdiği gelen bilgiler arasında.
Sayın Cumhurbaşkanı, 2007 ve 2014'te şiddeti arttıran İsrail için 2014 yılında "Diyorlar ki, Ortadoğu'da tarafsız olmalıyız, Filistin'de tarafsız olmalıyız. Filistin bizim davamız" demişti.
Hakikaten İsrail'in ve uluslararası arenada İsrail'in yayılmacı terörüne karşı ses çıkarmayan diğer devletlerin Türkiye'nin söylemlerinden etkilenebilmesi için Filistin'in 'bizim davamız' olması gerekiyor.
Oysa İsrail ve tüm dünya, 'one minute' çıkışının devamı olmadığını görmüştür.
Topraklarımızda 'füze kalkanı', İsrail'in güvenliği için kurulmuştur.
Erbakan zamanında imzalanan 19 maddelik eğitim, asker işbirliği, su gibi konulardaki gizli anlaşmalar halen yürürlüktedir.
Irak'tan gelen ve bizim limanlarımızdan yüklenen petrol İsrail'e satılmaktadır.
Yine İsrail ve dünya gördü ki Hükümet, Mavi Marmara'da ölen 10 vatandaşımızın hakkına sahip çıkmamıştır.
Öyleyse Filistin hangi açıdan bizim davamız sayılabilir?
Ya da devletlere seslenişin kalıcı bir etkisi olur mu?
Gerçek şu ki, İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerinin hali de Türkiye'den farklı değil...
Suudi Arabistan'da kurulan ve merkezi Cidde'de bulunan teşkilatın el altından ABD çıkarları istikametinde hareket ettiği ortadadır.
İsrail'in Arz-ı Mev'ud hayaline karşı duran ve Filistin'e sahip çıkan tek lider Esad olmuştur.
Her dönem ve de devirde mühimmat ve kaynak olarak Filistin'in arkasında durmuş ve Filistin davasını sahiplenmiştir.
İşte, Filistin'de 2012'de ve 2014'te şiddetlenen vahşet, Esad'ın ülkesindeki işgal mücadelesine yönelerek Filistin'den desteğini çektiği döneme denk gelir.
Öyleyse Filistin davası aslında Esad'ın davası idi?
Esad'ın devreden çıkarılması, sadece ülkesinin parçalanması manasına gelmeyip, Filistin'in yok olmasıyla İsrail'in ekmeğine de yağ sürecektir.
Bu sebeple Sayın Cumhurbaşkanı eğer İslam adına Filistin'i dava edinecekse, en azından toprakları tehlikeye girmesin diye Esad'a sahip çıkan Rusya kadar, Suriye liderinin koltukta kalmasına çaba harcamalıdır.