Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 05-01-2012 tarihli yazısıdır
TÜİK'in 2011 senesine ait enflasyon rakamlarına göre TÜFE yüzde 10,45 ÜFE ise yüzde 13,33 olarak açıklandı.
İki haneli rakamlara ulaşan enflasyonun bu seviyede olmasının sebebi maliyetlerin yüksek olmasıdır.
Yani şu anda Türkiye'de görülen maliyet enflasyonudur diyebiliriz. Maliyet enflasyonu, hammadde fiyatlarının, enerji giderlerinin, sigorta primlerinin, işçi ücretlerinin, kira giderlerinin, kredi faizlerinin ve maliye vergilerinin mamule yansıması ile meydana gelir.
Düşünün üretici bu mamulü meydana getirirken yukarıda saydığımız kalemlere cebinden ödeme yapacak. Elbetteki bunu satacağı mamule yansıtmak zorundadır.
Hammadde giderlerine yüzde 20 zam olacak, ürüne bunu yüzde 5 yansıtırsa zarar eder.
Ya da bir üretici yüzde 30 faizle para kullanmışsa bunu muhakkak ürüne yansıtmak zorundadır. Bu da kredi faiz oranları kadar maliyetlerin yukarı çıkması demektir.
Enflasyonun bir nedeni de faizle borçlanan ülkelerin maliyetli bu parayı ödeyebilmek için vergileri artırmalarıdır.
Bu artış, üretici için bahsedersek kurumlar vergisinin ve istihdam vergisinin artması manasındadır ki, üretici bunu mamulüne yansıtmazsa zarar edecektir.
Ülkemizde son yıllarda görülen maliyet enflasyonunun temel sebebi, devletlerin senyoraj hakkını devreye koyarak kendi paralarını basmak yerine maliyetli parayı tercih etmeleridir.
IMF ve Dünya Bankası talimatları ile idare edilen Türk ekonomisinin bu badireleri aşabilmesi, ancak onların kurallarının tersinin hayata geçirilmesi ile mümkündür.
IMF talimatları, ülkemizde talep enflasyonu varmışçasına piyasalardan paranın çekilmesi ile talebi kısmak şeklindedir.
Ancak piyasadaki para zaten mevcut talebe karşılık gelmeyecek seviyededir.
Bunun yanında yüksek faizlerle piyasadan çekilen para karşılığı vergi oranları arttırılmak zorunda kalınır ki, bu şekilde bizzat maliyetlerin daha da artmasına sebep olunacaktır.
Diğer taraftan talebi daraltıcı maliye ve para politikası ülkemizi resesyon sürecinin içine itmiştir.
Alınan vergilerle piyasadaki para miktarı daha da azalacağı için bankalar plastik parayı yani kredi kartını devreye koymaktadır.
Milli Ekonomi Modeli'nde, "para basma enflasyon olur" şeklindeki kapitalist yanlış izah edilmiş ve ülkelerin talep darlığını ve talepten kaynaklanan enflasyonu önlemesinin yolu olarak, emisyonun devreye konması, piyasanın ihtiyacı olan parayı devletlerin kendilerinin basarak temin etmeleri formulize edilmiştir.
IMF talimatları Türk ekonomisinin tek sorununu enflasyonu düşürmek olarak göstermiştir. Alınan yanlış tedbirler de hep bu istikamette olmuştur.
Oysaki Türk ekonomisinde ciddi bir işsizlik problemi ve büyüme sorunu vardır.
Gerçek ekonomilerde hedef, tam istihdamın sağlanması ve sürekli büyümenin temin edilmesidir.
Bunu sadece Milli Ekonomi Modeli sağlayabilmiştir. Milli Ekonomi Modeli'nde, sürekli büyümenin sağlandığı ve tam istihdam seviyesindeki bir ekonomide piyasadaki para miktarı olması gereken oranlarda ve herkesin sahip olacağı biçimde tutularak ekonomilerin enflasyona veya deflasyona girmesi engellenmektedir.
Yine "bedava elektrik" projesini hayata geçiren Milli Ekonomi Modeli ile sınırsız rüzgâr enerjisi, su kaynaklarından elde edilecek enerji, dalga enerjisi ile elektrik üretilerek maliyetlerin çok önemli bir kalemi de silinmiş olacaktır.
Kısaca, enflasyonu önlemenin yolu IMF'nin yanlış ve yanlı teşhis ve tedavileri değil, Milli Ekonomi Modeli'dir. Türk halkı da buna layıktır.