Prof. Dr.Â
Haydar Baş'ın gazetemizde 13.08.2002 tarihli yayımlanan yazısıdır
Â
Türk milletinin geleceğini riske atarak AB'ye gireceğiz hayaliyle hareket eden siyasilerimiz, Batının, 1071'de Anadolu'ya giren Türkleri tekrar Orta Asya'ya sürme projesini asla unutmamalıdırlar.
Â
Şark Meselesi olarak isimlendirilen ve Batının topyekün ittifakıyla kabul gören bu proje, Türkleri önce Balkanlar'dan sonra Anadolu'dan uzaklaştırmayı içerir. Fiili uyglamaları, 1096 yılındaki I. Haçlı Seferine kadar giden bu planın ismi, açıkça 1815 Viyana Toplantısında dile getirilmşitir. Bu planın uygulamaları hâlen devam etmektedir.
Â
Türkiye jeopolitik ve kültürel unsurlarının tamamı ile Balkanlarla ortak bir geçmişe sahiptir. Asırlarca bu bölgede hüküm sürmüştür. Ama Güneydoğu Avrupa (yani Balkanlar) İstikrar Anlaşması'na dahil edilmemiştir.
Â
Bu bölge ile alakası olmayan ABD, AB, Rusya Federasyonu, Kanada, Japonya, Birleşmiş Miletler, NATO, AGİT, Avrupa Konseyi ise Balkanları ilgilendiren bu anlaşmaya dahil edilmişlerdir. Türkiye, 30 Temmuz 1999'da imzalanan bu anlaşmadan açıkça dışlanmıştır. Bu hadise, Şark Meselesi'nin hâlâ gündemde olduğunun bir göstergesidir.
Â
Bütünleşme çabalarına her defasında kapılarını kapatan Batılı devletler, Avrupa ordusunun karar mekanizmasında da Türklere yer vermemiştir.
Â
1999 Helsinki Zirvesi'nde Avrupa Birliği'nin askerî ve askerî olmayan krizlere ilişkin yönetim ve kapasitesinin geliştirilmesiyle ilgili proje onaylanmış, 2003 yılına kadar 50-60 bin kişilik bir ordu kurulması kararlaştırılmıştır.
Â
Şu an için NATO imkanlarından yararlanması kararlaştırılan bu ordunun komuta kademesine bir NATO üyesi olan Türkiye dahil edilmemekte, NATO'nun en güçlü ordusu olan Ordumuz, AB'nin emri altında kullanılmak istenmektedir.
Â
Uluslararası platformda bizi açıkça dışlayan bu iki kararın, AB'nin Türkiye'yi üye adaylığına kabul etmesiyle aynı tarihe rastlaması düşündürücüdür.
Â
Devletler arası ilişkiler düzeyindeki bu açık tavırların yanında kişiler bazında da tutum aynıdır.
Â
Avrupa'nın Türklere verdiği yer konusunda ünlü tarihçi A. Toynbee'nin Kimlik Mekanlar isimli kitabında: "... Orta ve Doğu Avrupa, kimliğini büyük ölçüde Hıristiyan olarak ortaya koymaktadır. Kendini yeniden tanımladıkça da kimin dışlanacağı, kime karşı ya da hangi Avrupa kimliğine karşı tanımlanması konusu yeniden belirlenmektedir. Böylece Türkiye, birden bire kendisini Avrupalı özelliklerinin değerini kaybettiği farklı bir bağlam içinde bulmaktadır" demesi aynı tutumun ifadesidir.
Â
İngiltere Başbakanı John Major, Dışişleri Bakanı'na Bosna-Hersek'le ilgili olarak "Eski Yugoslavya'daki durum düzelene kadar ne pahasına olursa olsun, Müslüman sayılan hiçbir devletin özellikle Türkiye'nin bu bölgedeki Batı politikalarına müdahale etmemesinden emin olmalıyız... Avrupa'daki Müslümanlara yeni dünya düzeni içindeki dünya görüşümüze karşı çıkamayacakları gösterilmelidir" diyordu.
Â
ABD Rand Arrova Merkezi'nde Strateji ve Doktrin Programı kapsamında yayımlanan eserlerinde G. E. Fuller ve I. O. Lesser, "Artık İslam ve Batı arasındaki ilişkilerde kader anına varıldığı düşüncesi yaygınlaşmaktadır. Doğu Hıristiyanlığı ile İslam arasında oluşmakta olan kesin sınır, Türkiye coğrafyasında kültürel çatışmanın belki de en can alıcı noktasını teşkil ediyor" yorumunu yapmaktadırlar.
Â
Londra Üniversitesi İletişim Profesörü D. Morley ve New Castle Üniversitesi Coğrafya Prof. K. Robbins "I. Haçlı Seferinden bu yana geçerlilikte olan Avrupa'yı başka bir şeye karşı duyduğu düşmanlık ya da tepkiyle tanımlama eğilimi olmuştur. Bu başka bir şey Araplar ya da Türkler olabilir" diyerek açıkça düşmanlıklarını dile getirmektedirler.
Â
Dikkat edilirse, Batılı profesörler, tarihçiler ya da devlet kademelerindeki bürokratlar için Türkler, Avrupa'nın birleşim noktası olan Hıristiyanlık karşısında İslam'ın en büyük savunucusu olarak görülmektedir.
Â
Bizler her ne kadar Müslüman kimliğimizi ve böyle bir bakış açısını görmezden gelsek de, tarih boyunca uluslararası ilişkilerde Batının izlediği strateji, İslam dünyasına karşı mücadele veren Hıristiyan Batının galip olma savaşıdır.
Â
AB'ye üye adayı ilan edilen Türkiye sadece bu amaca hizmet için oyalanmaktadır. Ve Müslüman Türkler Balkanlardan, Anadolu'dan sürülene kadar, Şark Projesi'nin neticeye ulaşmasında AB bir koz olarak kullanılacaktır.
Â
Milletimiz, tarihten bugüne değişmeyen Batı zihniyetini dikkate alarak, artık AB sevdalılarından vazgeçmeli, üzerimize oynanan oyunları bir an evvel bozacak iradeyi iktidara taşımalıdır.