Günümüzün asıl problemi veya meselesi şu veya bu değildir. Ülkelere baktığınız zaman, ülke insanları çeşitli problemleri önümüze koyuyorlar.
Â
Dolayısıyla, olayların çözümünü hep insanın dışında, maddi öğelerde, maddi boyutlarda arıyorlar. Bunlar, hiç problem değildir manasına da gelmesin. Elbette ki bu problemler var.Â
Â
Ama bugün insanın asıl problemi bizatihi kendisidir. İnsan kendisini tanımıyor. İnsan, en çalışkan, en bilgili akademisyeninden, profesöründen sokaktaki vatandaşına kadar "ben neyim?" sorusunun cevabını veremiyor.Â
Â
Yani insan kendisini bilmiyor. Biz kendimizden o kadar çok uzağız ki...Â
Â
Kendimizden uzak olmamızın asıl sebebi de; problemlerin, hastalıkların ne olduğunu bilmememizdir. İşte bunu da gördüğümüz zaman diyoruz ki; biz, kendimize çok yabancıyız.
Â
İnsanoğlu kendine yabancılaştı
Â
Bugün asıl mesele, asıl dava, insanoğlunun kendisine yabancı olmasından kaynaklanıyor.Â
Â
O halde sormamız lazım: "İnsan nedir?" "Nereden geliyor, nereye gidecek?" Yani "sen bu alemde başıboş, hüda-i nabit, dağda tesadüfen büyüyen bir ağaç mısın, kırdaki bir çiçek misin, çimen misin, ahırdaki bir inek misin, sen nesin?" sorusu sorulduğu zaman hepimiz apışıp kalıyoruz.
Â
Bazı konferanslarımda sorardım. Derdim ki: "Lütfen! Yaşınızın her yılını bir dakika nispetinde değerlendirin. Bir yıl için bir dakika kendinizi anlatın. 60 yaşındaki insan bir saat kendini anlatsın. 80 yaşındaki 80 dakika kendini anlatsın. 20 yaşındaki 20 dakika anlatsın."Â
Â
Bu soruyu tevcih ettiğim her yerde, herkes, hepimiz, apışıp kalıyoruz. Yani ben, beni tanımıyorum. Ben 70 sene benimle beraber dostum, benimle beraber arkadaşım ama kim olduğumu bilmiyorum.Â
Â
Bu gafletin yaşandığı böyle bir dünyada huzurdan, saadetten, mutluluktan bahsetmek mümkün olabilir mi? İşte biz, bunu anlatmaya çalışıyoruz. Gelin, hep beraber bu "ben"i çözelim. Bu meçhullerden kurtulalım.
Â
İşin en garip tarafı insanlık o kadar şaşırmış ki "ben neyim?" sorusunu soran şahıs, "ben meçhulüm" cevabını vermiş, bundan dolayı da Nobel ödülü almış.Â
Â
Bu da ikinci bir cehaleti teşkil ediyor. Bu korkunç bir cehalettir. Demek ki bu dünya iyice gitmiş durumda. O halde "ben neyim?" sorusunu sorduğumuz zaman Hz. Adem'in (a.s.) yaratılışına gideceğiz.Â
Â
Allah (c.c.), Adem'e, "Sana ruhumdan üfledim üfledim" buyuruyor. Şimdi ortaya bir gerçek çıktı. "Sana ruhtan soruyorlar. Habibim de ki: O Allah'ın bir emridir." Sende ve bende öyle bir nefha-i İlahi var ki meçhuliyet ortadan kalkıyor. Böyle bir varlık hiç meçhul olur mu?Â
Â
Bu malum ama insan olaya boş gözlerle baktığından bu incelikleri göremiyor. Onun için bu "ben neyim?" sorusunda çok durmak lazım.
Â
Bizim öyle kıymetlerimiz var ki değerini bilmemek mümkün değil. Evet, Batı kendi nirengi noktasını tespit edemediği, mutlak değerinden uzaklaştığı, bilahare o değerlerini kendi, kendine ikame etmeye çalıştığı için bir şey bulmuş, demiş ki: "Evet, ruh var."Â
Â
Doğru! Ama sadece Ruhullah'ta var, diyor. O kim? Hz. İsa (a.s.). O zannediyor ki, o zannediyor ki sadece Hz. İsa'da var. Halbuki bende de var, sende de var. Bundan haberi yok.Â
Â
Bizim Hıristiyan dünyasından farkımız; Hz. İsa'ya atfettikleri ruhun bir mislinin insan dediğimiz varlıklarda var olduğuna inancımızdır.Â
Â
Bu manada sen de ruhullahsın, ben de ruhullahım. Oradaki mucizat-ı İlahi, Hz. İsa'nın, ana rahmine babasız yerleştirilmesidir. Mucize buradadır. Yoksa ona ruh verdi de başkasına vermedi değil.
Â
Tabii bir insan, merkezi bilmezse hasta insanların kapıldıkları yanlışları aynen kendi hayatına geçirir, sonra da kendi problemi imiş gibi insanlığa anlatmaya çalışır.Â
Â
Bizim halimiz bunu gösteriyor. Onları örnek aldığımızı söylüyoruz. Halbuki onlar hasta. Adam benliğini kabul etmiyor. Psikolojide ruhu tarif edilirken, "Olayların karşısında organizmanın tepkisine ruh denir" deniliyor.Â
Â
Olaylar karşısında organizma ortaya bir tepki koyuyor bunun adına ruh diyorlar. Bu anlayışın insana maneviyat öğretmesi, onun önünü açması, sonsuza taşıması, Allah ile buluşturması mümkün mü? Yarın devam edecekÂ
(Prof. Dr. Haydar BaşÂ İcmal Dergisi Kasım 2017)