Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 08.06.2017 tarihli yayımlanan yazısıdır.
2002 senesinden beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in
Ehl-i Beyt soyundan olduğunu anlatıyoruz.
Bu çalışmayı bir yandan milletimizin Ata'sını doğru tanıması adına büyük bir hizmet olarak görürken, diğer yandan da bir Osmanlı paşasının annesine karşı atılan iftirayı def etme anlamında bir vazife kabul ediyoruz.
Maalesef Atatürk hakkında zehirlenmiş masum bir kesim var, gerçekleri araştırmak yerine duydukları ile yetinerek büyük yanlışları doğru kabul ediyorlar.
Bazıları içinse Gazi ile uğraşmak esasen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bekası ile uğraşmak demek.
Biz her ikisine de cevap veriyoruz.
Atatürk hakkındaki araştırmalarımız, bizi O'nun Ehl-i Beyt soyundan geldiği noktasına kadar götürdü.
Atatürk hem anne hem de baba tarafından Hz. Hüseyin'in soyundan gelmektedir.
Bugün türbesi Diyarbakır'da bulunan Seyyid Sarı Saltuk Hazretleri'nin Rumeli'yi Müslümanlaştırma çalışmalarında bulunan oğullarının ve torunlarının soyunun Atatürk'ün dedelerine kadar geldiğini, Kızıl Hafız Ahmet Efendi'ye kadar uzandığını biliyoruz.
Annesi Zübeyde Hanım 'Molla Zübeyde' lakabı ile anılan, Bektaşî dergâhına bağlı bir hanımdı.
Zübeyde Hanım'ın ailesi Nakibü'l-Eşraf'tır, yani Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sülalesindendir.
Babası Ali Rıza'nın ismi, İmam Rıza Efendimizden gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu, Lozan'da gayrimüslim/müslim ayrımını, daha sonra da mübadeleyi gerçekleştirecek hassasiyette bir Müslüman'dı.
Çanakkale Savaşı yıllarında cepheden gönderdiği mektuplarda Allah'a (c.c.) olan inancı ile bu savaşı kazanacağını yazmıştı.
İlk TBMM'yi Cuma günü ve hutbelerle açan Atatürk, Ramazan orucunu tutardı. Kız kardeşi Makbule, "Kadir gecelerinde bana iftara gelirdi" diye o günleri anlatmaktaydı.
Gazi'nin, camilerde 'Allah birdir, şanı büyüktür' diye başlayan ve Hz. Peygamber'e övgülerle devam eden hutbeleri vardır.
Yedi yaşında annesinin isteği ile Kur'an'ı hatmetmiş ve 8 yaşında hafız olmuştur.
Eskişehir'deki Mihalıççık Camii'ni, cebinden verdiği 5 bin lira ile tekrar yaptırmıştır.
Bu dindar kimlik ile milletimizi yeniden tanıştırmamız, bir manada 'Atatürk dinsizdir' diyerek aslında emperyalizmin karşısında dimdik duran lideri unutturmaya çalışanlara set olmaktadır.
Zira Atatürk, kapitalizmin karşısında ezilen halklara örnek bir liderdi.
Mustafa Kemal, 13 Haziran 1921 günü Ankara İstasyonu'ndaki binada, dönemin en büyük sömürgeci devletlerinden Fransa'nın temsilcisi Franklin Boullion'a Sevr Antlaşması hakkındaki görüşlerini anlatmıştır.
Temsilciye şöyle der: "Eski Osmanlı İmparatorluğu'ndan yeni bir Türk devleti doğmuştur. Bunu tanımak gerekir. Bu yeni Türkiye her bağımsız devlet gibi haklarını tanıtacaktır. Sevr Antlaşması Türk milleti için öylesine uğursuz bir idam kararnamesidir ki, onun bir dost ağzından çıkmamasını dileriz." (Nutuk).
Mustafa Kemal için, ilan ettiği yeni devletin tam bağımsızlığı kadar üniter olması da önemlidir.
Nutuk'ta şöyle der: "Halkın kendi eliyle kendini idare etmesi ilkesini ortaya koyan bizdik. Fakat bununla asla her ilin veya her bölgenin ayrı ayrı birer yönetim birliği kurmasını kast etmedik? Meclis'in de kabul ettiği maksat ve gayemiz, milli iradenin kendini gösterdiği tek yer olan Millet Meclisi'nin bütün vatanın kaderini eline alacak şekilde ifade edilmesidir." (Nutuk, 2004, s.380).
Kısaca, Ehl-i Beyt soyundan gelen Müslüman bir Atatürk, tam bağımsız, üniter ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Türk milletine armağan eden liderdir.