Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 01.10.2001 tarihli yayımlanan yazısıdır
Bir ülkedeki sanayinin gelişmesi, sağlık, eğtim vs. alanlarda imkanların arttırılması, toplumdaki refah seviyesinin yüksekliği olarak bilinen "modernleşme" kelimesi; global düzende "batılılaşma" olarak değiştirilmiştir.
Dünyayı kendi ölçülerinde tek tip haline getirmeyi hedefleyen Batı, bu sayede halkları zayıf tarafından yakalayarak etkisine almaktadır.
Özellikle ABD ile bütünleşen bu kavram, tek kutuplu dünya düzeninde Birleşik Devletleri bugün lider ülke konumuna getirmiştir.
ABD, konumunu muhafaza edebilmek için Batı medeniyetini üstün gösterecek, özendirecek, hakim kılacak pek çok tezi dünyaya empoze etmektedir.
Bu tezlerden, 1992 yılında Körfez Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan Fukuyama'nın "Tarihin Sonu Tezi", bir dönem dünya dengelerini etkilemişti.
Modernleşme olarak gösterilen Batı kültürü, gelişimini tamamlamış ve kabulü zorunlu yegane medeniyet olarak anlatılır.
Temeli kapitalist bir düzene dayanan bu tez, Bosna savaşı sırasında Hıristiyan-Müslüman çatışmasına dönüşen, etnik ve dini savaş olarak ortaya çıkınca çökmüştür.
1993 yılında bu tezi, görünüşte reddetmesine rağmens tamamlar mahiyette "Medeniyetler Çatışması" hazırlanmıştır.
Harword Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Samuel Huntington tarafından hazırlanan bu görüşe göre, yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı ideolojik ve ekonomik olmayacak...
Global politikaların asıl mücadeleleri farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında geçecektir.
Her sahada mükemmele ulaşmış Batı medeniyeti ile, bu medeniyete ayak uyduramayan az gelişmişler ya da onu kabul etmeyenler arasındadır.
Bir medeniyetin temelini dil ve din oluşturur.
Huntington'un eserinde yer alan bir araştırmanın sonuçları, çatışmaların hangi medeniyetler arasında olacağını da göstermektedir.
Washington Üniversitesi profesörlerinden Sidney S. Culbert'in çalışmasına göre, 1958 yılında dünya nüfusunun % 9.8'i İngilizceyi 1. veya 2. dil olarak kullanırken 1992'de bu oran % 7.6'ya inmiştir.
Batı Hıristiyanlığı ise dünya nüfusunun % 30'unu kapsamakta ve oran gittikçe düşmektedir. önümüzdeki 10 yılda ise Müslüman nüfusunun Hıristiyan nüfusundan fazla olacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. (Sayfa 109)
Hakim medeniyet olarak görülen Batı medeniyetinin dini ve dili, artan İslam nüfusu karşısında erimektedir.
Neticede, bu teze göre global düzendeki çatışmaların 2 tarafı tarih boyunca gelen Haçlı-Hilal savaşına dönüşmüştür.
1995'te Brzesinki tarafından savunulan ABD'nin Asya'ya hakim olmasını düzenleyen "Büyük Satranç Oyunu" ve neticesinde ortaya atılan "küreselleşme" projesi ile dünyaya kabul ettirilmeye çalışılanlar sadece birleşik devletlerin dünya liderliğini garanti altına almak içindir.
ABD'nin uğradığı terörist saldırı neticesi Müslüman bir ülkeye yönelmesi ve Müslüman bir şahsı, eylemin ele başı olarak göstermesi de, yıllardır kabul ettirmeye çalıştığı tezlerin tamamını içeren bir tutumdur.
Zira, ikiz kulelerde çalışan 4000 Yahudi'nin bir tekinin bile burnu kanamadan saldırıyı atlatması ve Ortadoğu'daki dengelere sahip olmak isteyen İsrail'in tavrı bilinirken, yalnızca Müslümanlara yönelmek, hem üstün Batı Medeniyetinin geri kaldığı düşünülen Müslümanları ezmesi, hem de ABD'nin dünya liderliğini bir anlamda teyidi demektir.
Batılı bir çok ülkedeki Müslüman nüfus saldırının ardından "potansiyel bir terörist" olarak görülür olmuş; yaralamalara varan protestolara maruz kalmıştır.
Camileri yakılan Müslümanlar, sokaklarda dolaşamaz hale gelmişlerdir. En doğal hürriyetlerinden bile mahrum bırakılmak istenen bu masum insanlar, bazı ABD eyaletlerinde ve diğer Batı devletlerinde uçağa bile "tehlikelidir" gerekçesiyle alınmamaktadır.
Müslüman bir çok ülkede de, ABD karşıtı gösteriler yapılmaktadır.
Demokrasi ve bağımsızlık üzerine kurulduğu iddia edilen ABD'nin bu yanlı tutumuyla başlattığı süreç, "küreselleşme" ile belki de daha yavaş asimile edilecek Müslüman nüfusu, terörist projelerle daha çabuk yok etmekten başka bir şey değildir.
Görüldüğü gibi, 1992 yılında ortaya çıkan "Tarihin Sonu Tezi", Bosna Savaşıyla çökünce 1993'te ortaya çıkan "Medeniyetler Çatışması" görüşü; 1995'te ABD'nin Asya'yı hedefleyen "Büyük Satranç Oyunu"; ve bu güne kadar geçerliliğini koruyan "küreselleşme" aldatmacası, birleşik devletlerin "lider pozisyonunda görünmesi" maksadıyla hazırlayıp dünyaya kabul ettirilmeye çalıştığı projelerdir.
Biri tutmayınca diğeri geliştirilerek, sadece ABD menfaatleri için uygulanmışlardır.
Çıkar amaçlı hazırlanmış bu tür tezleri kabul, bizim için sadece ABD menfaatine hizmettir.
Tez olarak takdim edilen bu görüşlere büyük bir teslimiyetle itirazsız yaklaşmak ABD'nin uydusu kukla bir devlet konumunda kalmaktadır.
Merkezinde kendimizin olacağı önce bölgesinde lider; daha sonra da dünya hakimiyetine oynayacak bir ülke olabilmemiz, çıkarlarımız istikametinde hazırlayacağımız tezleri uygulamamamızla mümkündür.
Geçirdiğimiz hassas günlerde, Türkiye'nin atacağı adımlar bu istikamette olmalıdır.
Siyasi iradeye düşen vazife, başka ülkelerin menfaatlerine dayalı projelere kendimizi dahil etmeye uğraşmak yerine, bu yolda tezler geliştirip hayata geçirmesidir.