Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 20.07.2012 tarihli yayımlanan yazısıdır
Dünyaya Cenab-ı Hakk'ı "bilmek" gayesi ile gönderilen insanoğlu için, bu maksada ulaşabilmesinde ibadetlerin önemi çok büyüktür.
İbadet etmeden Allah'ın bilinmesine ve rızasının kazanılmasına imkan yoktur.
Yapılan her ibadetin sadece Allah rızası için yapılması gerekmektedir.
Eğer bir ibadette hakkın rızasını kazanma ve de ibadet niyeti yoksa siz ne yaparsanız yapın maksat başka olduğu için bir işe yaramayacaktır.
İbadetler, kul olmamız gerekçesi ile ve Hakk'ın rızasının kazanılma ümidi ile yerine getirilmelidir.
Allah rızası için yapılan ibadetlerin insanın nefsini tezkiye eden bir yönü de vardır. Kulluk gayesi ile nefis tezkiyesi birbirini öyle tamamlamaktadır ki, ibadet eden kişinin mutlaka kemale ermesi söz konusudur.
Namaz kılan bir kişiyi ele aldığımızda, namaz kılmak ile o kişi hem Allah'ın rızası için farz olan bir ibadeti yerine getirmektedir, hem de bu ibadet ile mükemmel bir insan haline gelmektedir.
Oruç, hac, zekat gibi her ibadet eda edenin üzerinde bu etkiyi bırakmaktadır.
Bir başka açıdan değerlendirirsek, ahlak-ı zemime (kötü ahlak) halleri ancak ibadet ile ahlak-ı hamideye (olgun ahlak) dönüşebilir.
Ahlak-ı hamide sahibi olan insan arif olur. Arif olan insana da veli denir. Bunlar birbirini tamamlar. Allah'ı tanıyan kullar da Allah'ın veli kullarıdır.
İnsan bu şekilde bir manada nefsini, diğer manada Cenab-ı Hakk'ı tanır.
İnsanda mevcut nefsi hastalıların tedavisi ancak ibadetle olabilir.
Malum insan varlığı icabı hep "benim" der. Bu durum bazen varlığını hakkın önüne de geçirebilir. "Ben bilirim, ben yaparım, benden doğrusu yoktur" gibi bir yaklaşım da yani benin olduğu yerde "hakkın ikamesi mümkün olmadığı gibi, benin olduğu yerde "doğru" birinci planda yer almaz.
Haset ve kibirden örnek verelim.
Bir kişi hep yanlışta ve fakat hep önde ise, orada doğrunun konuşulması ve hakkın tecellisi söz konusu olamaz. İşte bu hale "kibir" diyoruz.
İblis'in, Hz. Adem'e secde etmemesi kibrindendir. "İblis, ben kuru çamurdan şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim" (Hicr, 33) dedi. Haset ettiği için de kafirlerden oldu.
Karşındakinin iyi hallerinin yok olmasını istemeye de "hased - çekememezlik" denilmektedir.
Hz. Yusuf'un Hz. Yakub tarafından fazla sevilmesini hazmedemeyen kardeşlerinin hali haset örneğidir.
"Bir zamanlar Yusuf, babasına (Yakub'a) demişti ki: Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde edelerken gördüm. (Babası) yavrucuğum! dedi. Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır." (Yusuf, 4-5)
Hem kendini başkalarından üstün görme ve hem de başkasını çekememe insanın tabiatında mevcut hastalıklardandır.
Esasen insanın tabiatında var olan bu duygular, Cenab-ı Hakk'ın insanı denemesi içindir.
Önemli olan ibadetle kişinin nefsini tezkiye etmesidir.
Varlığı ile şereflendiğimiz mübarek Ramazan ayında hem yapacağımız ibadetler, hem tutacağımız oruçlar, bizleri Allah'ın rızasına ulaştıracak ve de nefsimizi tezkiye edecektir.
Eriştiğimiz Ramazan ayı birinci gününden itibaren bu anlayış ve idrakle değerlendirilirse orucumuz, teravih namazlarımız, mukabelelerimiz, hatimlerimiz hülasa ibadetin çeşitleri ile gün ve gecelerimizi değerlendirirsek bu ulvi gayeye yükselmiş ve yücelmiş oluruz.
Ramazan bittiğinde de ahlak-ı hamide sahibi olan kemal ehli bir insan oluruz ki, kullukta ulaşılmak istenen makam ve rütbe de budur.
Ramazanınızı tebrik ederek hayırlara vesile olmasını diliyorum.