Bir defa, din kurumunun kurucusu olan, kural ve kaidelerini, prensiplerini belirleyen bizatihi "Cenab-ı Vacibü'l Vücut" olan Rabbimiz Allah-u Teala ve Tekaddes Hazretleridir.
Yani Cenab-ı Hak, din kurumunu koymuştur. Bu kurum kurulmamış, Allah bunu insanoğluna ikram etmemiş olsaydı, o zaman insanoğlunun, ne benliğinden, ne Rabbinden haberi olacaktı.
Hatta geçmişteki alimlerimiz: "Şayet onlara bir nebi, bir peygamber gelmemiş olsaydı, insanların mesuliyetleri sadece Allah'ı bulmak olurdu" diyorlar.
Tabiata bakarlar. Siyak, sibak/geçmiş-gelecek mukayesesiyle "bir yaratıcı vardır" derlerdi.
Burada delil olarak da, "Yerin ve göğün yaratıcısı olan Allah'tan şüphe mi ediyorsunuz?" (İbrahim; 10) ayetini kullanırlar. Bu münasebetle Ehl-i Sünnetten bazı ulema, "İnsanoğlu aklıyla, hiçbir şey de olmasa, Allah'ı bulma mükellefiyetindedir" derler. Bunun ötesinde hiçbir şey bilemezdi ve yapamazdı.
Buradan hareketle ben diyorum ki, insanın Allah'ı tanıması, "var" demesi de yetmiyor. Günümüzün en büyük derdi de bu. "Allah var" diyoruz. Ama "var" dediğimiz bu Allah, benim neremde? Veya ben, O'nun neresindeyim? Günümüzün inanç seviyesini anlama babında söylüyorum bunu. Yoksa hiç kimseyitenkit etme niyetimiz de kesinlikle yoktur.
Allah buyuruyor ki: "Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve Biz ona şah damarından daha yakınız." Bu bir.
İkincisi, "Ben her an yaratıcıyım, yaratıyorum." Tabiatta yaratıyor. İnsanın iç tabiatında yaratıyor. Bünyesinde yaratıyor. Şu hücreler her gün diriliyor, ölüyor.
Bu özelliklere baktığın zaman O Rab, o kadar güçlü ki, her an bir işle meşgul. Yani her şeyin faili. Bir başka ifade ile öznesi. Bu kadar işi gören, her şeye Kadir olan, muktedir olan, Rahman olan, Rahim olan, Hakim olan, hülasa, 99 esma-i ilahinin sahibi ve faili olan Allah'tır O.
Benimle, senin aranda O Rab olması lazım, O Allah olması lazım. İkinin üçüncüsü, üçün, dördüncüsü O olması lazım...
Bu ne demektir? Hem bana,benden yakındır O, hem seninle bir araya geldiğim zaman O var. Bir kişi daha ilave edildiği zaman yine O var. Bütün işlerde O var.
Bu, şu demektir: "Kullarım! Ben madem her yerde varım. Ben, sana madem senden yakınım. O zaman sen, yaptığın bütün işlerde Bana danışacaksın. Beni hakem edeceksin."
Müslüman'ın, Kur'an'da tarif edilen vasfı nedir? Allah'ı hakem kabul etmesi değil mi?
İlla herhangi bir kaba idrakin anlayacağı işlerde mi O hakemdir? Benim yaptığım işlerde de hakemdir. Senin yaptığın işlerde de hakemdir. Senin ve benim aramda olan işlerde de hakemdir. Her yerde hakemdir O Allah.
Peki, O'nun bize yanlış ya da doğru dediğini nasıl öğreneceğiz? İşte Kur'an-ı Kerim ortada. "Hocam! Hepimiz hafız değiliz. Bu işin ilmini bilmeyiz. Yani hepimiz, Kur'an'ın ne dediğini mi öğreneceğiz?"
Kulluk dediğimiz bir olay var. Cenab-ı Hak Kur'an-i Kerim'de: "Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir..." (Enfal29 ) buyuruyor.
"Bildiklerinizle amel ederseniz bilmediklerinizi Allah, size öğretir" buyuruyor Hz. Muhammed (as).
Sen, bildiklerinle amel ediyor, ibadette, taatte ısrar ediyorsun. Öyle bir şey oluyor ki, hakikaten hiçbir şey bilmiyorsun. Birden o bilmediğin şeye Allah, seni alim yapıyor, arif yapıyor.
Bendeniz bunu hayatımda çok yaşadım
Bir mesele oluyor ki takılıyorum. Dini bir konu. Acaba bunun cevabı nedir? Arasam, araştırsam, belki kaynak eser de bulamayacağım. İnanır mısınız faraza namaz için camiye gidiyorum, bakıyorum ki vaiz efendi o konuyu mevzu edinmiş.
Bir gün rızık meselesini düşünüyorum. Geldi bir dilenci, başladı bana nasihat etmeye. Hem benden para istiyor, hem de nasihat ediyor. O zaman dedim ki, "Bildiklerinizle amel ederseniz Allah, bilmediklerinizi hem dilenciyle öğretir. Hem hamalla öğretir. Hem hoca efendi ile öğretir. Yeter ki okumasını bil." (Prof. Dr. Haydar Baş, Niçin Türkiye eserinden)